1999 yılında İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Düzce,Bolu, Eskişehir ve Bursa gibi çok geniş bir alanı etkileyen 20. bin vatandaşımızın hayatını kaybetmesine ve 10 binlerce vatandaşımızın yaralanmasına ve yüzbinlercesinin de evsiz kalmasına sebebiyet veren Marmara depremi , Ülkemizin alt yapısının en büyük hasar gördüğü ve hayatın durduğu bir deprem olmasının yanında gönüllü girişimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının sergilediği olağanüstü çabaları ve katkıları ve büyük dayanışmasıyla da önemli bir milattır.

17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanmış olan bu deprem felaketi ile Sivil Toplum Örgütleri’ne duyulan ihtiyaç açıkça ortaya çıkmıştır.  Marmara bölgesinin büyük bir bölümü etkileyen böyle büyük depremlerde devlet ne kadar hazırlıklı olursa olsun yapabileceği fazla bir şey yoktu. Bu gerçekten yola çıkan gönüllü çalışan Sivil Toplum Örgütleri yeniden bir yapılanma içerisine girmişlerdir. Birbirleriyle  iletişimini ve bilgi alışverişlerini geliştirmek, yerel ve bölgesel diğer kurumlarla olan bağlantılarını sağlamak ve bu çerçevede elde edilen bilgileri küresel düzeyde sunabilmek çalışma ve faaliyetlerini daha geniş alanlara yaymak için ortak işbirliğini artırmamız gerekliliğinin zorunluluğunu hissetmiştir. 30 Ekim Cuma günü saat 14.51’de merkez üssü İzmir’in Seferihisar açıkları olan şiddetli bir depremle yıkıldık,  gönüllüler gerek arama kurtarma gereksede afet sonrası iyileştirme çalışmalarına büyük katkı sundular. Biz de  varız, olmalıyız dediler.

 Devletin Afete hazırlık ve risk azaltma projelerinde yer almaya çalışan STK’lar daha ziyade örgütlenmelerini Afetlerde arama-kurtarma, ilk yardım, sivil toplum kuruluşları arasında koordinasyon ve yardım malzemelerinin sevk ve dağıtımı konularında örgütlenmeye önem vermişlerdir. Gönüllü çalışan bu kuruluşlar Resmi kuruluşlar tarafından pek de destek görmemektedir. Afetlere karşı alınacak tedbirler, afet öncesi hazırlık çalışmaları, afet sonrası müdahale ve afet sonrası yapılacak psikolojik destek faaliyetlerinde Gönüllü kuruluşlar ile STÖ eşgüdüm içerisinde çalışabilirler aslında toplumda bunu beklemektedir.

Afetlerde başarılı olmak geçmiş deneyimlerinden ders alarak günümüzde afetlerden en az can ve mal kaybıyla çıkmasını bilen ülkelerin tecrübelerinden faydalanmak gereklidir. Bu Ülkeler afet planlamalarında gönüllü kuruluşları ön plana çıkartarak başarılı olmuşlardır. Dünyanın her yerinde gönüllüler ve gönüllü kuruluşlar afetlerde toplumların ihtiyaçlarını karşılamak için asırlardır hizmet vermektedirler. Bizde neden olmasın?

Gelişmiş toplumlarda gönüllü kuruluşların toplum yaşamında önemi o kadar büyüktür ki ABD de her iki vatandaştan bir tanesi haftada en az 3 saat STÖ de geçirmektedir. ABD de ülkenin gayri safi milli hasılatının % 3 ünü bu kuruluşlar oluşturmaktadır.

Ülkemizde Sivil Toplum Örgütleri, demokrasiyle çelişen müdahaleci anlayış ve yasalar karşısında gerektiği gibi gelişip yaygınlaşamamaktadır.

Zaman geçirmeden STK ları afet yönetiminin tüm evrelerini kapsayan bir program dahilinde eğitilmesi sağlanarak Türkiye Afet Yönetim Sistemine entegresi sağlanmalıdır.

Doğal afetler unutulduklarında gelir…