Duygusal zindeliği yüksek çalışanların istekli, yeterli, inisiyatif kullanabilen, sınırlarını koruyan, destek almaya ve vermeye açık, takdir ve teşekkürün önemini bilen kişiler olduğu görülüyor. Uzmanlar, çalışma ortamında duygusal zindeliği arttırmak için neler yapılacağı konusunda önemli tavsiyelerde bulunuyor.
Fiziksel zindeliğin hayatımızdaki önemi giderek artarken, en az onun kadar önemli olan duygusal zindelik (wellness) fikri çoğunlukla ihmal ediliyor. Uzmanlar duygusal zindeliği; kişinin duygularını fark etmesi, anlaması, kabul etmesi, stresini ve stres sırasındaki duygu durumunu yönetmeyi başararak kendini iyi hissetmesi olarak tanımlıyor. Olumlu ya da olumsuz tüm düşünce, duygu ve davranışlarımıza özen göstermemizin önemini vurgulayan Balcı, bu özenin duygusal zindelik kavramından ayrı düşünülemeyeceğinin de altını çiziyor.
“İş hayatında duygulara yer yok!” inancının ne kadar yanıltıcı ve sınırlayıcı bir algı olduğunun yavaş yavaş anlaşılmaya başlandığına değinerek, duyguların iş hayatındaki karar verme süreçlerine direkt olarak etki ettiğininin altını çizen uzmanlar kişiler arası ilişkilerde duygularımızı yönetme tarzımızın reaktif yerine proaktif bir biçime dönüşebilmesi de duygusal zindelikten geçtiğine değiniyor.
Çalışanların Duyguları Performanslarını Düşürebilir
İş hayatındaki stresten bahsederken çalışanların birbirleri üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin de mutlaka işin içine katılması gerekiyor. İş yeri yönetimi konusunda uzman olan Dr. James K. Harter’ın 2010 yılında yaptığı bir çalışmada, çalışanların duygularının performanslarına direkt etki ettiği görülüyor. Yine iş yerindeki duyguların çalışanlar üzerindeki etkilerini araştıran Yönetim Profesörü Sigal Barsade, “Duygusal Bulaşma” kavramından bahsediyor ve çalışanların birbirleri üzerindeki etkisinin ciddiye alınması gereken bir konu olduğunun altını çiziyor. 1997'de Bond Üniversitesi Yönetim Profesörü Cynthia Fisher, "İşteki Duygular: İnsanlar Neyi Düşünüyor, Nasıl Ölçelim?" adlı çalışmasında, iş yerinde yaşanan en yaygın olumsuz duyguları; engellenme, endişe, öfke, beğenmeme, hayal kırıklığı ve mutsuzluk olarak sıralıyor.
Barsade’nin çalışmalarına göre; çalışanların ruh durumu, duyguları ve genel eğilimleri; iş performansı, karar verme, yaratıcılık, ciro, takım çalışması, müzakereler ve liderlik üzerinde doğrudan etki ediyor. Bunlar ve buna benzer çalışmalar; duygusal zindeliği yüksek çalışanların, istekli, yeterli, inisiyatif kullanabilen, sınırlarını koruyan, destek almaya ve vermeye açık, takdir ve teşekkürün önemini bilen kişiler olduğunu gösteriyor.
Duygusal Zindeliği Artırmak İçin Neler Yapabiliriz?
“Duygusal zindelik, kişinin güven, saygı, bağlılık duygularını uygun bir şekilde ifade ederek iletişim kurmasını destekler. Çalışanlar duygularının farkında olduğunda ve duygularını nasıl kullanacaklarını öğrendiklerinde, hatalarını kabul etmeleri ve hatalarından öğrenmeleri kolaylaşmaktadır.” Diyen uzmanlar, çalışma ortamında duygusal zindeliği arttırmak için 9 önemli tavsiyede bulunuyor.
• Stresi yönetmeyi öğrenin. Değiştiremeyeceğiniz ve kontrol edemeyeceğiniz durumları kabul etmek ve değiştirebileceğiniz durumlarda ise stresi yaratan durumu nasıl farklılaştırabileceğinizin yollarını aramak, stresi yönetebilmek için atabileceğiniz ilk adımlardır. Paylaşın, yardım isteyin veya uzak durun. Bu üç yöntemden hangisi sizin durumunuza uygun ise onu seçin. Olaylara ve kendinize dışarıdan bakabilmek, duygunuzu adlandırmak, zorlayıcı duygularınızın etkisini azaltır. Yoga, Tai-chi, pilates, masaj, yürüyüş, doğada vakit geçirme, meditasyon, mindfulness pratikleri, nefes egzersizleri ve müzik dinlemek size yardımcı olacaktır. Bedeninizi rahatlatacak aktiviteleri de hayatınıza katabilirseniz stresinizi yönetmek konusunda yolun büyük kısmını kat etmiş olursunuz.
• Dengenizi koruyun. İş hayatında yaşanan olumsuzlukların hepimizin dengesini az ya da çok bozduğu ortada. Güne başlarken yapacağımız planlamalar, listeler, gerçekçi hedefler, zaman yönetimi, öncelikler belirlemek, yardım istemek ve çevremizdeki kaynakları etkin kullanmak dengede kalmamızı destekleyecektir. Hep çalışmak ama hiç eğlenmeyip dinlenmemek olmaz. Kendi ihtiyaçlarınız için de zaman ayırmayı unutmayın! Hayatınıza farklı aktiviteler ve insanlar katmak dengeli bir hayatı destekler.
• Pozitif düşünün ve konuşun. Olumsuz düşündüğümüz zaman düşünülen olumsuz durumu yaratmak için tüm yaşam sanki harekete geçiyor. Olaylara nasıl bir bakış açısı ile yaklaştığınızı fark edin ve olumlu taraftan bakabilmek için bilinçli çaba harcayın. Olumsuz bir zihin asla size olumlu bir hayat vermez. Olumsuzu fark etmek, eksiği görmek her zaman daha kolaydır. Çevrenizdeki kişilerle ilişkilerinizde olumlu kelimeler, ifadeler kullanmaya özen gösterin. Merhaba demek, gülümsemek, teşekkür etmek sihirlidir unutmayın. Siz olumlu olduğunuzda çevrenize yaydığınız enerji ve ışığınız çok çekici ve güvenilir olacaktır, deneyin.
• Kendinizi olduğu gibi kabul edin. Her zaman doğru olanı, en iyisini, mükemmeli yapamayız. Bazen hayatımızda hatalar, eksiklikler de olacak ki bundan kaçamayız. Hatalardan öğrenmek önemlidir. Hatayı ne kadar hızlı bir şekilde kabul ederseniz, çözümünü de o kadar hızlı bir şekilde yaratabilirsiniz. Hata başkalarını içeriyorsa, onlarla mümkün olan en kısa sürede konuşmaya dikkat edin. Sorunu ertelemek, daha fazla stres yaratabilir. Böyle zamanlarda yanlış yaptığınızı kabul etmek, belki kendinizle dalga geçmek ve devam etmek önemlidir. Gülmeyi seçin, özellikle de kendinize. Araştırmalar, kahkahanın bağışıklık sisteminizi artırabileceğini, ağrıyı azalttığını, bedeninizi rahatlattığını ve stresini azalttığını gösteriyor.
• Her şey değişir. İş hayatındaki değişiklikleri kabul etmeyi öğrenin. Değişim kaçınılmazdır ve büyüme için çok değerli fırsatlar sunar. Değişime direnç çok enerji alır ve sizin sinirli ve üzgün hissetmenize neden olabilir. Gündüz olur, gece olur, doğarız büyürüz, ölürüz, acıkırız bir şeyler yeriz doyarız. Bazı olumsuzluklar, acılar geçmeyecekmiş gibi gelebilir. Geçeceğine dair umudunuzu hiç yitirmeyin, her zaman tünelin sonundaki ışığı bekleyin.
• Yardım edin, yardım alın. İş hayatınıza şükran, dayanışma, paylaşım ve umut duygularını besleyecek farkındalıklar katın. Zorlandığınızda yardım isteyin. Zor zamanlarda nasıl hissettiğiniz hakkında birisiyle konuşun. Bu kişi dost ya da profesyonel bir kişi olabilir. Depresif ya da endişeli hissetmek utanç verici değildir; ancak yardım almayı reddetmek bir sorundur. Paylaşınca acı da mutluluk gibi değerlidir.
• Duygularınızı serbest bırakın. Duygular gelip geçicidir. Öfke, korku gibi bizi en çok zorlayan duygular hayatta kalmamız için oluşur. Öfke ve kızgınlık hissettiğinizde bunu fark edin, kabul edin ve bu duygunuzu en etkin şekilde nasıl ortaya koyacağınızı seçin. Bu seçiminizden sonra bırakın duygunuz geçip gitsin. Kendinize ve çevremizdekileri şefkatle yaklaşmak çok büyük hediyeler içerir.
• Sınır koyun. Hayır demeyi öğrenin. Halledebileceğinizden fazlasını yapmaya kalkışırsanız, yalnızca sinirli ve stresli olursunuz. Birisi sizden yapamayacağınız ya da istemediğiniz bir şey yapmanızı isterse, kendi tarzınızda hayır demeyi seçin. En azından durumunuzu açıklayın, yardım isteyin ya da sorular sorarak karşınızdaki kişinin tam olarak neyi, ne zaman istediğini anlamaya çalışın. Eğer yapmayacaksanız nazikçe ama net bir şekilde yapmayacağınızı açıklayın. Stres, kaygı ve depresyon, daha çok başkaları için yaptıklarımızı kontrol edememekten ortaya çıkar.
• Pozitif psikoloji ile ilgilenin. Son yıllarda üzerinde birçok araştırma yapılan bu alan, olumlu duyguların sağlığımız üzerinde ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Belki pozitif psikoloji ile ilgili bir kitap alarak ilk adımı atabilirsiniz.